18 Nisan 2020 Cumartesi

15 dakikalık yazılar 2 - balıkçı

perşembe günü akşamüstü dersim vardı, ben de yazmayı dersten sonrasına erteledim ve UNUTTUM dkjfkfjd bu yüzden 2. yazı cuma gününün yazısı. garip bir şekilde bu öykünün asıl dili ingilizce, buraya yazarken aynı anda çevirmiş oluyorum, yani aynı yazıyı okumayacaksınız ne yazık ki dkfjfk

17.04.2020
Bir balıkçının hayatı nispeten basittir. Güneşten önce kalkarım (hem de alarmsız, bu noktaya nasıl geldim bilmiyorum), ağı ve oltamı alırım, köpeğe bakarım, ve çok ses çıkarmadan tekneye giderim. Su ilk başta sığdır, bu sebepten olacak köylüler yazın burada yüzmeyi severler. Kimse boğulmaz. Tekneyi iterim, kalan gücümle de kendimi tekneye atarım. Başucundaki küçük lambayı açarım, güneş de birazdan doğar zaten. Güneş artık eskisi gibi bir problem değil benim için. Bembeyaz ve soluk tenim artık bir ıstakozun kırmızı, sert kabuğunu andırıyor. Bunca yıldan sonra hala ülkemde çok popüler olan bronz tene erişemedim. Bunun sebebi sanırım genlerim, çünkü benim tam tersime Anna her yaz bir tanrıça heykelini andıran altın bir tene bürünüyor. 

Her gün şafak sökerken hava o kadar canlı ve taze oluyor ki. Birkaç şapşal balığı yakalama umuduyla ağı atıyorum. Öğlene kadar buradayım, bu yetmezse de akşam vakti bir kez daha çıkmam gerekecek. Balık yakalamakta pek iyi sayılmam, ama ya burada kalacaktım ya da pamuk tarlasına gidecektim, ben de denizde karadakinden daha iyiyimdir. Deniz ve bahçedeki ağaçlar sağolsunlar bize yeteri kadar yardımcı oluyor. Eğer her şey benim işgücüme bağlı olsaydı sıçmıştık, ve Anna'yı asla buna maruz bırakmak istemezdim. Ondan önce ben hep zayıf, sıska olandım. Akıntının beni alıp götürmesine hazırdım. Deniz beni aldıktan sonra gördüğüm ilk şey oydu. Köyde boğulmayı beceren tek mal bendim. Fazla açıldığım için boğulmuştum. Beni denizin diğer tarafına çekmişler, ağzımdan ve burnumdan kan püskürte püskürte sürüklendiğimi hatırlıyorum. Anna beni bulmuş. "Bu kader", dediler. "Kadere karşı gelme, yoksa lanetlenirsin" dediler. O zamanlar sadece aptal bir turisttim, kaderin ne olduğundan ve geleneklerden pek haberim yoktu, ama lanetli doğduğumu hep biliyordum.
Babamı ve abimi hayal kırıklığına uğrattım. Annemi defalarca ağlattım. Dünyanın en işe yaramaz, en ipe sapa gelmez insanıydım. Sonra boğuldum ve Anna'yı buldum, o da bana yaşamam için bir sebep verdi, karşılığında tek istediği ise şapşal bir köpek yavrusuydu. Anna'yla evlenerek babasından kalan eve ve zeytinliğe sahip oldum diye bana şanslı dediler, ama bilmiyorlardı ki evlenmemizin tek sebebi Anna'nın kendisiydi. O evsiz de olsa yine onunla evlenirdim ve umurumda da olmazdı.

Anna evi ve zeytinliği çekip çeviriyor, ben de ona yapabildiğimce yardım ediyorum. Ona göre bizim gibi aklı meşgul olan insanlar kendilerine bir iş yaratmak zorundaydı, bu yüzden o bir çiftçi oldu, ben de bir balıkçı. Yıllarca ellerinle çalıştıktan sonra ölümün hasretini bırakıp tüm basitliğiyle yaşamaya başlıyorsun. Ciğerlerini tatlı yaz havasıyla doldurmak. Saniyeler önce ağaçtan kopardığın meyveden koca bir ısırık almak. Soğuk, rüzgarlı bir sabah ilkbaharın habercisi çiçeklerin açışına uyanmak. Sallanan kuyruğuyla sana doğru gelen köpek. Onun saçlarımda dolaşan nazik elleri. Ben bir zamanlar lanetli bir ölüydüm. Artık yeniden doğdum. 

15 dakikalık yazılar 1 - günlük

okulların kapatıldığı, doğal olarak benim de işe gidemediğim 16 marttan beri malum durumdan kendimi korumak için sosyal izolasyon uyguluyorum. bu süreç esnasında yakın arkadaşlarımdan birinin vatzap grubumuzda yazıya yeniden başlamak istediğini söylemesi üzerine diğer bir arkadaşım her gün 15 dakika boyunca yazmayı önerdi, ben de çarşambadan beri bunu uyguluyorum, şimdiden 1 gün fire verdim bile sjfhfjf yazıları burada paylaşayım, zaten okuyan az bari bloga bir hareket gelsin diye düşündüm. bu 15 dakika 'challenge'ını daha ne kadar uygularım bilmiyorum ama şimdilik bir gün daha fire vermeyi düşünmüyorum. işte ilk günün yazısı:
15.04.2020
Dün G. yazı yazmaya tekrar başladığından bahsedince şu her gün 15 dakika bir şeyler yazma fikri benim aklıma yerleşti. Genellikle böyle bir anda başladığım şeyleri bitiremem, ama şu an çok vaktim var. Üstelik ileride bir yazar olmayı istiyorsam, yazmak benim için bir alışkanlık olmalı.

16 Mart'tan beri "ev karantinası" altındayım. Okul da kurs da kapalı. Pazartesi bir seviye sınavı için derslerime başladım. Sürekli annemlerle olmak canımı sıkıyor. Özellikle annem içince sürekli bana sarıyor. 1-2 hafta daha dişimi sıkmam lazım, Ramazan gelince içemez. Sarhoş insanları sevmiyorum, bir de annem olmayan hayatıma dair tüm detayları merak ediyor ve benim de yetişkin bir birey olduğumu anlayamıyor. 18 değil, 21 değil, 24 yaşındayım ne de olsa (ne yazık ki)

Ruhum sıkılıyor. Tam hayatım düzene girmişken ve geleceğim tekrar parlak gözüküyorken bu salgın patlak verdi! Yazın uğraşmam gereken bir ton evrak işi olacak, bir de geçen seneki gibi olmasın diye erken başlayalım demiştik. Zaten hayatımda nadiren şeyler yolunda gider. Eskiler her şey olacağına varır demiş ama istediğim gibi olacağına varsa keşke.

Son beş dakika. Bugün bu aralar ne yaptığımdan ve bana etki eden şeylerden bahsettim. Yarın ne yazarım, hatta yazar mıyım o da belli değil (YAZMADI). Bir ara günlükten kurguya dönsem fena olmaz. Sonuçta bir kurgu yazarı olmak ve insanları gerçeklik denen işkenceden bir süreliğine de olsa kurtarabilecek bir dünya yaratmak istiyorum. Ünlü olmak, sevilmek, takdir görmek de istiyorum. Bu anormal mi? Yani, herkes içten içe bunu istemez mi zaten? Sadece çaresiz olmamak yani tek hayat amacın buymuş gibi davranmamak lazım. Ben de öyle biri değilim zaten.